Hadisler
(Allahü teâlânın mümine olan merhameti, şefkati, acıması bir annenin çocuğuna olan merhametinden daha üstündür.) [Buhari]
(Merhamet etmeyene Allahü teâlâ merhamet etmez, acımayana acımaz.) [Buhari]
(Yerdekilere acırsanız, göktekiler de size acır.) [Tirmizi]
(Ana babanın yüzüne merhametle bakana, hac ve umre sevabı verilir.) [İ.Rafii]
(Allahü teâlâ, yarattığı yüz rahmetten birini mahlukat arasında taksim etti. Bu sebeple anne evladına şefkat eder, hayvanlar, yavrularını sever ve bütün mahlukat birbirine acır.) [Ebu Ya’la]
(Müminler merhamette bir vücut gibidir. Vücudun bir yeri rahatsız olunca, bütün vücut, rahatsız olduğu gibi, Müslümanlar da birbirine acımalıdır!) [Buhari]
(Şu üç kimseye acıyın, merhamet edin! 1- Cahiller arasında kalan âlime, 2- Varlıklı iken yoksul düşen zengine, 3- Çevresinde hatırı sayılırken itibarını kaybeden zata.) [Tirmizi]
(Yoksul ve çaresizlere acıyana müjdeler olsun!) [Buhari]
(Din kardeşinin yüzüne şefkatle bakan affa uğrar.) [İ.Rafii]
(Büyüğünü saymayan, küçüğüne acımayan bizden değildir.) [Tirmizi]
(Şaki olan merhametsiz, acımasız olur.) [Tirmizi] [Şaki, bahtsız, Cehennemlik demektir.]
Ömer bin el-Hattâb -radıyallâhu anh-'dan nakledilen şu rivayet Allah'ın kullarına olan merhametini tasvir etmesi bakımından oldukça dikkat çekicidir. Hz. Ömer diyor ki:
(Bir keresinde) Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-'e esirler getirildi. Bir de baktık ki esirlerden bir kadın (ayrı kaldığı çocuğunu) araştırıyor da, esirler arasında bir çocuk bulduğu vakit, onu alıyor göğsüne bastırıyor ve emziriyordu. Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- bize:
" - Bu kadının çocuğunu ateşe atacağına ihtimal verir misiniz?" diye sordu.
- Hayır, vallahi asla atamaz! dedik.
Bunun üzerine Nebiyy-i Ekrem -sallallâhu aleyhi ve sellem- :
"- İşte Allah Teâlâ kullarına, bu kadının yavrusuna olan şefkatinden daha merhametlidir" buyurdu. (Müslim,Tevbe, 22)
Merhamet cevherinin sadece insanlara değil, bütün mahlûkâta verilmiş büyük bir lütuf olduğunu ve bize verilen merhametin Allah'ın nezdinde olana göre çok sınırlı bulunduğunu Resûlullah şöyle dile getirir:
"Cenâb-ı Hak rahmetini yüz parçaya ayırdı; bunun doksan dokuzunu kendi katında tuttu da bir parçasını yeryüzüne indirdi. İşte bu bir parça rahmet sebebiyle yaratıklar birbirine merhamet eder. Ana atın, (süt emzirirken) yavrusuna zarar verir diye ayağını yukarı kaldırması bile, bu yüzde birlik rahmetin eseridir. " (Buhârî, Edeb, 19, Müslim, Tevbe, 17)
Peygamber Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in ümmetine öğrettiği merhamet, sadece yakınları ve inanları değil, bütün insanlığı ve hatta bütün mevcûdâtı kucaklamaktadır. Bir hadiste bu husus şöyle ifade edilmiştir:
"İnsanlara merhamet etmeyene Allah da merhamet etmez. " (Müslim, Fedâil, 66)
"Merhamet edenlere, Allah da merhamet eder. Siz yeryüzündekilere merhamet edin ki, göktekiler de size merhamet etsin. " (Ebû Dâvûd, Edeb, 58; Tirmizî, Birr, 16)
Bir başka hadîs-i şerifte ise yaptığı fuhuş ve ahlaksızlık sebebiyle günah bataklığına saplanmış bir kadının, bir köpeğe acıyıp yardım ettiği için Allah'ın af ve mağfiretine kavuştuğu bildirilmektedir. Öyle ki güneşin ortalığı kasıp kavurduğu bir günde, zikri geçen bu günahkâr kadın çölde susuzluktan yorgun düşer.
Gördüğü bir su kuyusuna inerek susuzluğunu giderir. Yukarı çıktığında susuzluktan bitkin hale gelmiş, nerdeyse ölmek üzere olan bir köpeğin kuyunun etrafında dolandığını, nemli toprağı yalayıp durduğunu görür. Hayvanın bu durumuna acıyan kadın, tekrar kuyuya inerek ayakkabısına su doldurup köpeği sular. Onun bu merhametli davranışından hoşnut olan Allah Teâlâ, işlemiş olduğu günahları affeder. (Müslim, Selâm, 153-155)
Görüldüğü üzere merhamet, bazı kimselerin sandığı gibi, sadece bir acıma duygusu değildir. Sevgi ile gelişen, yardım ve fedâkârlıkla büyüyen şümullü bir histir. Şayet bir kalpte merhamet yoksa o kalp, hastadır.
Alemlere rahmet olarak gönderilen Fahr-i Kâinât -sallallâhu aleyhi ve sellem- gerek örnek tavırlarıyla gerekse sözlü beyanlarıyla yer yüzünde merhametin en büyük temsilcisi olmuştur. Bizim medeniyetimizin diğer medeniyetlerde bulunmayan mümtaz vasfı, bu gönül ikliminin izlerini taşımasından kaynaklanmaktadır. Günümüzde insanlığı kaos ve kargaşadan kurtarıp dünyanın yaşanılır bir hale gelmesini istiyorsak, kaynağı Allah'a uzanan bu engin rahmetin tekrar kalplerde yeşermesini sağlamamız gerekir.
Nitekim Efendimiz'in sünnetine tabi olan, gönülleri muhabbet ve merhametle dolu mücahit müslümanlar, vaktiyle zulmet içerisindeki insanlara İslâm'ın nurunu takdim ederken, beldelerin fethinden önce kalplerin fethiyle işe başlamışlardır.
Peygamberimizin şefkatinin en canlı örneğini çocuklar üzerinde görüyoruz Peygamberimizin çocuklara olan şefkati ve sevgisi bambaşkaydı
Bir çocuk gördüğü zaman Peygamberimizin mübarek yüzünü neşe ve sevinç kaplardı Onu tutar, kollarının arasına alır, kucaklar, okşar, sever ve öperdi
Gördüğü ve karşılaştığı her çocuğa selâm verir, halini hatırını sorardı Binekli bulunduğu zaman çocukları atın terkisine alır, gidecekleri yere kadar götürürdü Çocuklarla arkadaşça konuşur, onların yanında çocuklaşır, anlayış seviyelerine göre sohbet eder, öğütler verirdi
Çocuklarla o kadar içice olmuştu ki, bir defasında yarış yapan çocukları görmüştü de, onların neşesine katılmak için birlikte koşmuştu
Peygamberimiz özellikle kendi çocuk ve torunlarına çok düşkündü Onlar için şefkatli bir baba, merhametli bir dedeydi
Hz Enes diyor ki:
"Çoluk çocuğuna Peygamberimizden daha şefkatli bir kimseyi görmedim Oğlu İbrahim'in—Medine'nin— Avali semtinde oturan bir süt annesi vardı Beraberinde ben de bulunduğum halde Resulullah sık sık oğlunu görmeye giderdi Varınca, demircinin duman dolu evine girer, oğlunu kucaklar, koklar, öper ve bir süre sonra da dönerdi"
Peygamberimiz, kızı Fatıma'yı çok severdi Bir sefere çıkacağı zaman en son ona uğrar, dönüşünde ise önce onun yanma giderdi
Hz Fatıma babasını ziyarete geldiğinde ise, Peygamberimiz sevgili kızını karşılamak için ayağa kalkar, alnından öper ve yanına oturturdu
Hazret-i Fatıma'nın iki oğlu vardı: Hasan ve Hüseyin Peygamberimiz bu torunlarım çok severdi Onları kucağına alır, omuzuna çıkarır, okşar, sırtında taşır, oyun oynar, isteklerini yerine getirirdi
Peygamberimiz dünyasını değiştirdiğinde Hz Hasan 7, Hz Hüseyin 6 yaşındaydı Yani Peygamberimiz hayatta iken Hasan ve Hüseyin çok küçük yaşlarda idiler
İşte Peygamberimizin iki torununun şahsında çocuklara gösterdiği sevgi ve şefkat örnekleri:
Bir gün Peygamberimiz minberde hutbe okurken Hasan ve Hüseyin'in düşe kalka mescide girdiklerini görür Konuşmasını yarıda keserek aşağı iner, onları tutar, bağrına basar
"Cenab-ı Hak, 'Mallarınız ve çocuklarınız sizin için birer imtihan vesilesidir' buyururken ne kadar doğru söylemiştir Onları görünce dayanamadım" dedikten sonra konuşmasına devam etti
Hz Enes de kendi gördüklerini şöyle dile getiriyor:
"Peygamberimizi hutbe okurken gördüm, Hasan dizinin üstündeydi Ne söyleyecekse halka söylüyor, sonra eğilip çocuğu öpüyor ve 'Ben bunu seviyorum' diyordu"
Ebû Said anlatıyor:
"Peygamber Efendimiz secdede iken torunu Hasan geldi, sırtına çıktı Peygamber Efendimiz de onun elinden tuttu ve ayağa kalktı Tekrar rükûa varıncaya kadar onu sırtında tuttu Rükûdan kalktıktan sonra bıraktı ve çocuk gitti"
Hz Zübeyir anlatıyor:
"Bir gün gözümle gördüm Peygamber Efendimiz secdede iken Hasan geldi, sırtına bindi Çocuk kendiliğinden ininceye kadar Peygamber Efendimiz de onu indirmedi Peygamber Efendimiz namazda iken bacaklarını açar, Hasan da bir taraftan girer, öbür taraftan çıkardı"
Abdullah bin Mes'ud anlatıyor:
"Peygamber Efendimiz namaz kılarken secdeye varınca Hasan ve Hüseyin geldiler, sırtına bindiler Oradakiler karışmak isteyince, Peygamber Efendimiz onlara karışmamaları için işaret etti Namaz bittikten sonra da kucağına aldı ve şöyle buyurdu:
"Kim beni seviyorsa, bunların ikisini de sevsin"
Enes bin Mâlik anlatıyor:
"Bir defasında Peygamber Efendimiz secdede iken Hasan ve Hüseyin geldiler, sırtına çıktılar İninceye kadar Peygamberimiz secdeyi uzattı
"Oradakiler sordu:
"Yâ Resulallah, secdeyi uzatmış olmadınız mı?"
"Peygamber Efendimiz buyurdular ki:
"Oğlum sırtıma çıkınca acele etmekten çekindim"
Katâde anlatıyor:
"Bir defasında Peygamberimiz, kızı Zeynep'ten olan torunu Amame kucağında olduğu halde yanımıza geldi O şekilde namaza durdu Rükûa varırken çocuğu yere bırakıyor, kalktığı zaman da kaldırıyordu"
Bu hususta bir başka Sahabî de şöyle anlatıyor:
"Hz Hasan ve Hüseyin sırtında olduğu halde Peygamber Efendimiz camiye geldi Öne geçti, çocuğu sağ yanına bıraktı Namaza durdu Peygamberimiz secdeye vardı Secdeyi o kadar uzattı ki, cemaat arasından başımı kaldırdım, baktım Bir de ne göreyim? Peygamberimiz secdede, çocuk sırtına çıkmış duruyor Tekrar döndüm, başımı secdeye koydum Namaz bitince halk sordu:
"Yâ Resulallah, bu namazda öyle uzun bir secde yaptınız ki, şimdiye kadar sizden böyle bir şey görmedik Bu şekilde hareket etmeniz mi emredildi, yoksa bir vahiy mi aldınız?"
"Hayır, bunların hiçbiri olmadı Ancak oğlum sırtıma çıkmıştı, kendiliğinden ininceye kadar acele ettirmeyi uygun görmedim"
Ebû Hüreyre anlatıyor:
"Peygamber Efendimiz bir gün bir omuzunda Hasan, diğer omuzunda Hüseyin olduğu halde geldi Yanımıza varıncaya kadar bir onu öpüyor, bir de diğerim öpüyordu"
"Yâ Resulallah, anlaşılan onları çok seviyorsunuz" dedik
"Evet, severim Kim onları severse beni sevmiş, kim onlara kin tutmuşsa, bana kin tutmuş olur" buyurdular
Peygamberimiz bir yere davet edilmişti Yolda Hz Hüseyin'i gördü Hüseyin kollarını açıp koşarak dedesine geleceği anda birdenbire yön değiştirip bir tarafa kaçtı Bu hareketi birkaç defa tekrarladı Peygamberimiz de peşinden koşuyordu Sonunda yakaladı, bağrına bastı:
"Hüseyin bendendir, ben de Hüseyin'denim" buyurdu
Bazen Hz Hasan'ı da omuzuna alır ve "Allah'ım bu çocuğu seviyorum, Sen de onu sevenleri sev" buyururdu
Peygamberimiz çocukları memnun etmek için dediklerini yapar, onların kalbini kazanırdı
Bir seferinde Hz Hasan'ı omuzuna almış, gidiyordu Bir adam kendisini bu halde görünce, Hasan'a;
"Ey çocuk, bindiğin binek ne güzeldir" dedi
Peygamberimiz de cevap verdi:
"O da ne güzel binicidir"
O bir peygamber olduğu halde omuzunda çocuk taşımaktan utanç duymuyor, bununla iftihar ediyordu
Peygamberimiz çocuklara o kadar şefkatli ve hoşgörülü idi ki, bebekler ve küçük yaştaki çocuklar kucağını ıslatsalar dahi onları anlayışla karşılar, işlerini bitirinceye kadar kendi hallerine bırakırdı
Peygamberimizin torunu Hüseyin, sütannesi Ümmü-fadl'ın yanındaydı Bir defasında Peygamberimiz Hüseyin'i görmeye gitti Ümmüfadl der ki:
"Hüseyin'i emziriyordum Resulullah yanıma geldi Çocuğu istedi, verdim Çocuk hemen üzerine akıttı Almak için elimi uzattım 'Çocuğun işemesini kesme'dedi Sonra bir bardak su istedi ve çocuğun ıslattığı yere döktü"
Peygamber Efendimiz çocukların ağlamalarına dayanamaz, onların susturulmasını, yorulmamasını isterdi Sevgisi ve şefkati çocukların ağlamasına dahi müsaade etmezdi
Hanımlarını sıkı sıkıya tembih eder, Hüseyin'den söz ederek, "Bu çocuğu ağlatmayın" der, ağlayan çocuğun susturulması konusunda da şöyle buyururdu:
"Kim ağlayan çocuğunu susturuncaya kadar gönüllerse, Cenab-ı Hak ona Cennette memnun olacağı kadar nimet verir"
Öyle ki, bazen ağlayan bir çocuk sesi duysa namazını bile kısaltır, annenin çocukla meşgul olmasına imkân verirdi
Peygamberimiz Mescitte namaz kıldırırken cemaatte çocuklu anneler de bulunurdu
Sahabîlerin bu husustaki anlatımı şöyle:
"Resulullah bize sabah namazını kıldırmıştı Namazda iki kısa sûre okudu Namaz bitince Ebû Said el-Hudrî sordu:
"Yâ Resulallah bugün daha önce yapmadığınız bir şekilde namazı kısa kıldırdınız"
"Peygamberimiz şöyle açıkladı:
"Geride kadınlar safındaki çocuk sesini duymadın mı? Annesinin onunla ilgilenmesini temin edeyim dedim"
Çocuğa en çok annesi şefkat gösterir Bir hadis-i şerifte annenin çocuğuna gösterdiği şefkatten dolayı büyük sevap kazanacağı müjdelenir Olay şöyle gelişir:
Bir gün fakir bir kadın iki kızı ile Hz Âişe'yi ziyarete gelmişti Hz Âişe de evde onlara ikram için bir tek hurmadan başka verecek bir şey bulamamıştı O hurmayı anneye verdi Anne de hurmayı ikiye bölerek çocuklarına yedirdi Hz Âişe bu durumu Peygamberimize anlatınca, Peygamberimiz o kadın için şu müjdeyi verdi:
"Çocukları hakkıyla sevmek ve onları korumak, Cehennemden kurtuluşa vesiledir"
Peygamberimiz, çocuklara olan şefkatinde bir ayırım gözetmezdi Kendi çocuklarına ve torunlarına gösterdiği aynı sevgi ve merhameti, diğer Sahabî çocuklarına da gösterirdi
Peygamberimizin hizmetçisi Hz Zeyd'in oğlu Üsame anlatıyor:
"Resulullah bir dizine beni, bir dizine de torunu Hasan'ı oturtur; sonra ikimizi birden bağrına basar ve 'Ya Rabbi, bunlara rahmet et Çünkü ben bunlara karşı merhametliyim' diye dua ederdi"
Bazı kimseler, Peygamberimizin Sahabî çocuklarını okşayıp öpmesini garip karşılıyorlardı Kendilerinde pek olmayan bu güzel huyun, en güzel bir şekilde Peygamberimizde görülmesini tam olarak anlayamıyorlardı
Bir defasında Akra bin Habis, Peygamberimizi, Hz Hasan'ı öperken gördü ve şöyle dedi:
"Benim on çocuğum var Şimdiye kadar hiçbirini öpmedim"
Bunun üzerine Peygamberimiz, "Merhamet etmeyene merhamet olunmaz" buyurdu
Yine bir gün bedevinin birisi gelerek Peygamberimize, "Yâ Resulallah, siz çocukları öper misiniz? Biz onları öpmeyiz" dedi
Böyle bir suale Peygamberimiz, "Allah senin kalbinden merhamet duygusunu almışsa ben ne yapabilirim?" buyurdu
Peygamberimiz merhamet ve şefkat duygusunun en açık görüldüğü yerin, böylece çocuk sevgisinde ve onlara gösterilen şefkatte bulunduğunu belirtiyordu
Çocuğu sevip öpmenin çok büyük bir sevap olduğunu da Peygamberimizden öğreniyoruz:
"Çocuklarınızı çok öpün Çünkü her öpücük için size Cennette bir derece verilir ki, iki derece arasında beşyüz senelik mesafe vardır Melekler öpücüklerinizi sayarlar ve sizin defterinize sevap yazarlar"
Peygamberimiz çocuklara gösterdiği şefkatte din ayırımı yapmazdı
Bir Yahudinin çocuğu hastalanmıştı Bunu duyan Peygamberimiz çocuğu ziyarete gitti Ona Müslüman olması için telkinde bulundu Çocuk, Müslüman olmak için babasından izin istedi Babası müsaade etti ve çocuk Müslüman oldu
Peygamberimizin barış zamanındaki bu güzel davranışı savaş esnasında da devam ederdi Savaş sırasında çocukların öldürülmemesini öğütler, onlara iyi davraınlmasını tembih ederdi
Bir savaş esnasında birkaç çocuk iki tarafın arasında kalmış ve öldürülmüşlerdi Peygamberimiz bu hadiseye çok üzüldü
Sahabîler, "Ya Resulallah, onlar müşrik çocuklarıdır, niçin üzülüyorsunuz?" diye sordular
Peygamberimiz, "Onlar doğdukları gibi duruyorlar Sakın çocukları öldürmeyin, aman çocukları katletmeyin Her can ilk yaratılışta tertemizdir" buyurarak konuya dikkatlerini çekti
Çünkü, çocukların babası gayr-i müslim de olsa, kendileri erginlik çağına gelmedikçe mükellef sayılmamaktadır İslâm fıtratı üzere doğdukları için, o masumluklarını mahafaza etmektedirler
Peygamberimizin eşsiz şefkatim kız çocukları üzerinde de görmekteyiz İslâmdan önce kız çocuklarının Arapların gözünde hiçbir değeri yoktu Kız babası olmayı bir ayıp olarak görürlerdi "Falan adamın damadı demesinler" diye kızlarını evlendirmek istemez, diri diri toprağa gömerlerdi Bu vahşeti de atadan, babadan kalma bir âdet olarak görür, uygularlardı
İşte Peygamberimiz bu zavallı masumların böyle acımasızca öldürülmelerini büyük bir cinayet olarak görüyor, bu kötü âdetin bir an önce kaldırılması için mücadele ediyordu Kendisi kızların babası olmakla iftihar ettiği gibi, üç, iki veya bir kızı olup da onları büyütüp yetiştirenleri, İslâmî bir eğitim verenleri Cennetle müjdeliyordu
Peygamberimiz, huzuruna bir kız çocuğu gelirse ona yakın ilgi gösterirdi
Halid bin Said, Peygamberimizi ziyarete geldiğinde yanında küçük kızı da vardı Habeşistan'da doğduğu için, Peygamberimiz ona ayrı bir yakınlık gösterirdi
Çocuk kalktı, Peygamberimizin sırtında bulunan peygamberlik mührüyle oynadı Babası yanına çekmek istedi, fakat Peygamberimiz çocuğun kalbinin kırılmaması için babasına engel oldu
Bir seferinde Peygamberimizin eline işlemeli bir kumaş parçası geçmişti Hz Halid'in kızını çağırttı ve ona verdi, sevindirdi
• • •
Cemre o sıralar küçük bir çocuktu Babası alır, onu Peygamberimizin huzuruna götürür, der ki:
"Yâ Resulallah, şu kızım için Allah'a bereketle dua eder misiniz?"
Peygamber Efendimiz Cemre'yi kucağına oturttu, elini başına koydu ve bereketle dua buyurdu
• • •
Çocuklarına sevgi ve şefkat gösterenlerin mükâfatı daha dünyada iken veriliyordu Onlar hem çocuk sevme gibi bir lezzeti tadıyorlar, hem de Allah'ın rahmet ve sevgisini kazanıyorlar
Ebû Hüreyre anlatıyor:
"Adamın biri Peygamber Efendimizin huzuruna geldi Yanında da bir erkek çocuğu vardı Adam ikide bir çocuğu kucağına alıyor ve seviyordu Peygamber Efendimiz sordu:
"Bu çocuğa şefkat gösteriyor musun?"
"Evet, yâ Resulallah"
"Sen buna nasıl şefkat gösteriyorsan, Allah da senin şefkatinden daha çok şefkat eder"
Erkek ve kız çocukları arasında ayırım yapanları Peygamberimiz hiç hoş görmezdi Bu şekilde bir davranış sergileyenleri uyarır, hatalarını düzeltmelerini sağlardı Onun gözünde çocuğun erkeği kızı yoktu İkisi de şefkate ve sevgiye muhtaçtı
Enes bin Mâlik anlatıyor:
"Peygamberimizin yanında bir adam oturuyordu Bir ara adamın erkek çocuğu geldi Adam çocuğu aldı dizlerine oturttu Az sonra bir de kız çocuğu geldi Onu da yanına oturttu
"Peygamber Efendimiz adama sordu: "Niçin ikisini bir tutmadın?"
• • •
Peygamberimiz çocuklar arasında sevgide eşit davranılmasını istediği gibi, bağış, hediye, ikram ve hibe konularında da eşit davranılmasını isterdi
Numan bin Beşîr anlatıyor:
"Babam malından bir şeyler hibe etmişti Annem, 'Bu hibeye Peygamberimizi şahit tutmazsan kabul etmem' dedi
"Bunun üzerine bana yaptığı hibeye şahitlik yapması için babam beni alarak Peygamberimize gittik Durumu öğrenen Peygamberimiz:
"Başka çocukların var mı?' diye sordu "Babam, 'Evet, var' dedi
"Bütün çocuklarına aynı şekilde hibede bulundun mu?"
"Babam, 'hayır' dedi
"Allah'tan korkun, çocuklarınız arasında eşit davranın'
"Babam Peygamberimizin huzurundan çıktıktan sonra bana yaptığı hibeden vazgeçti"
Peygamberimizin kendi şahsında bu eşit davranışı daha açık görüyoruz İlk anda basit gibi görülse dahi, önemli ve kalıcı bir ölçü olması bakımından şu olay çok dikkat çekici
Hazret-i Ali anlatıyor:
"Peygamber Efendimiz bize ziyarete gelmişti O gece bizde kaldı Hasan ve Hüseyin de uyuyorlardı Bir ara Hasan su istedi Peygamberimiz hemen kalktı ve su kırbasından bir bardak su aldı, çocuğa vermek için getirmişti ki, o sırada Hüseyin de uyandı Hüseyin bardağa uzandı ve su içmek istedi Peygamberimiz suyu Hüseyin'e vermedi, önce Hasan'a verdi
"Bunun üzerine Fatıma dayanamadı ve 'Hasan'ı Hüseyin'den çok seviyorsunuz gibi' dedi
"Peygamberimiz, 'Hayır, suyu önce Hasan istedi' buyurdular"
Baştan buraya kadar baktığımızda Peygamberimizin çocuklara ayrı bir önem ve değer verdiğini anlıyoruz, çocuk eğitiminde en faydalı ve pratik bilgileri ondan öğreniyoruz
İslâm dini, yetimlere iyi davranılmasını, onların mallarının korunmasına son derece önem vermiştir Kur'an-ı Kerîm'in 21 yerinde doğrudan veya dolaylı olarak yetimlerin gözetilmesi emredilmektedir Bu âyetlerden birisinde şöyle buyurulmaktadır: "Gerçek, yetimlerin mallarını haksız (ve haram) olarak yiyenler, karınlarına ancak bir ateş yemiş olurlar Onlar çılgın bir ateşe gireceklerdir" (Nisâ, 4/10) Bu âyetteki yetim malı yemekten maksat; onların mallarına sahip çıkmak, haklarını yemektir Yoksa, içerisinde yetim bulunan bir aileyi ziyarete gidildiğinde onların ikram ettiği bir şekeri almamak değildir Hz Peygamber de bir hadîsinde; yetim malı yemeyi insanı helâk eden yedi büyük günah arasında saymıştır (Buharî, Vesâya, 23)
Yetim, kendi malını idâre edemeyeceği için, onun mallarını vasîsi idare eder Onun şahsî işlerini ise velîsi yürütür Vasî, yetimin malından, maddî zararı kesin olan harcamalarda bulunamaz
Yetimler reşit olarak erginlik çağına ererlerse malları kendilerine teslim edilir Şayet erginlik çağına geldiklerinde kendilerinde mallarını güzelce idare edebilme yeteneği görülmezse, 25 yaşına varıncaya kadar kendilerine malları teslim edilmez Bu yaştan sonra artık kendi mallarını idare ederler
Yetim Malı Yemek
İslâm'a göre, yetim malı yemek kesinlikle haramdır ve büyük günahlardan birisidir Bu konuda açık ifadeleri bulunan bir çok âyet ve hadîs vardır İşte bunlardan bazıları şunlardır Yüce Rabbimiz Kur'an-ı Kerîm'inde şöyle buyuruyor:
"Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, karınlarına ancak ateş tıkınmış olurlar Zaten onlar, çılgın aleve atılacaklardır" (Nisâ, 4/10);
"Yetîmin malına yaklaşmayın, yalnız erginlik çağına erişinceye kadar (onun malına) en güzel biçimde (yaklaşabilir, onu uygun tarzda sarfedebilirsiniz); ölçü ve tartıyı tam adâletle yapın" (En'âm, 6/152)
Peygamber Efendimizi ise, bir hadîslerinde şöyle buyurmuşlardır: "Siz (fertlerin ve milletlerin mahvolmasına sebep olan) helâk edici yedi günahtan sakınınız!" Ashabı kirâm: "Yâ Rasûlüllah! Bunlar hangileridir?" diye sorunca, Peygamberimiz:
"Âllah'a şirk (ortak koşmak), büyü yapmak, Allah Teâlâ'nın öldürülmesini haram kıldığı kimseyi öldürmek-haklı olarak öldürülen müstesna-; tefecilik; yetim malı yemek; düşman ile savaşırken kaçmak; evli ve hiç bir şeyden haberi olmayan namuslu bir kadına zinâ isnâd ve iftira etmektir" buyurmuşlardır (bkz Riyâzü's-Sâlihîn Terc, III, 184)
Demek ki, yetim malı yemek, insanları ve toplumları mahvedici büyük günahlardan birisidir Akıl ve mantık ölçüsünde düşünüldüğü takdirde de, yetim malı yemenin ne kadar kötü olduğu açık bir şekilde anlaşılabilir Anası-babası ölmüş, küçük yaşta ve bakıma muhtaç bir vaziyette kalmış, henüz kendisine miras kalan malı çekip-çeviremeyecek durumda ve çaresiz bir yetimin malını yiyenlerin bu dünyada olmayacakları gibi, öbür dünyada da büyük cezaya çarptırılacakları âyetlerde ve hadîslerde açıklanmıştır
İslâm dîni, yetim malı yemek bir tarafa, aksine yetimlerin ve mallarının korunmasını emretmektedir Bu konuda da Allah Teâlâ Hazretleri şöyle buyurur: "Sakın öksüzü ezme, dilenciyi azarlama" (Duhâ, 93/9-10) Peygamber efendimiz ise, yetîmleri koruyan ve onların işlerini üzerine alıp yürütenler için şöyle buyurmuşlardır:
"Ben ve yetîmin işlerini deruhte eden kimse, Cennette şöylece beraber bulunacağız" buyurarak, şehâdet parmağı ile orta parmağını işaret ederek, aralarını ayırmıştır" (Riyâzü's-Sâlihîn Tercümesi, I, 308)
Yetim malı yemek ne kadar kötü ve büyük günah ise, onları korumak da o derecede sevaptır ve hayırlı bir iştir Onun için her insanın çevresinde bulunan yetim ve öksüzleri görüp gözetmesi ve kendi malına sahip olup, işletebilecek seviyeye gelinceye kadar onları koruması dînî ve aynı zamanda insânî bir görevidir
Selam ve dua ile
doğa hayvan sevgisi ilgili hadisler
Diğer Canlılara ve Çevreye olan Sevgisi: O'nun, insan dışındaki canlılara, hayvan ve bitkilere de büyük değer verdiğini ve temiz bir çevre için elinden gelen her şeyi yaptığını görüyoruz O "Yerdekilere merhamet edin ki göktekiler de size merhamet etsin" (Tirmizî, "Birr", 16) buyurarak merhamete erişmeyi, tüm yeryüzündeki varlıklara merhamet etmeye endekslemiştir Bir köpeğe su veren kadının bağışlandığını belirtirken, bir kediye eziyet edip ölümüne sebep olmanın Allah'ın gazabını çektiğini vurgulamıştır
Bir keçiyi sağan adama uğradığında ona şunları söylemiştir: "Sağdığında yavrusu için de süt bırak" (Mecmua'z-Zevaid, 8:196) Kendisine, "hayvanlara yapılan iyilik için de mükâfat var mı?" diye soranlara şu cevabı vermiştir: "Evet, her canlıya yapılan iyilik için mükafat vardır" (Buhari, "Şürb", 9) O, hayvanları bile keserken, bilenmiş bıçakla ve hayvana fazla eziyet çektirilmeden kesilmelerini özellikle emretmiştir (Müslim, "Sayd" 57)
Kendisi bir defasında beş yüz hurma ağacını birden dikmiş (İ Hanbel, 5:354) ve bu konuda şunları söylemiştir: "Bir Müslüman bir ağaç diker de bunun meyvesinden insan, evcil veya vahşi hayvan, veya bir kuş yiyecek olsa, yenen şey diken için bir sadaka hükmüne geçer" (Müslim, "Müsakat", 10) "Kıyamet kopma anında bile olsa, elinde bir ağaç filizi bulunan onu mutlaka diksin" (Buharî, el-Edebü'l-Müfred, 168)
Davarları yapraklarını yesin diye, bir ağacı sopayla çırpan adama şöyle müdahalede bulunmuştu: "Biraz ağır ol bakalım, ağaca vurarak, onu kırıp dökerek değil, tatlılıkla sallayarak yaprağını dök!" (Üsdü'l-Ğabe, 3:276) Yüce Allah'ın Mekke'yi Harem bölge yaparak bir anlamda sit alanı ilân etmesi yanında, O da (sas), Medine ve Taif'i sit alanı ilân etmişti (Bayraktar, 5:223-227)
"Yeryüzü bana mescid kılındı, onun toprağı temiz ve temizleyicidir," buyuran Hz Peygamber'in Mekke, Medine, Uhud dağı ve başka yerlerin sevgisini dile getiren pek çok hadisi vardır O, gök cisimleriyle de ilgilenmiş, onların doğuş ve batışlarını dua fırsatı olarak değerlendirmiştir
Efendimiz'in hayvan sevgisi
Kaynak: Milli Gazete
Allah'ın yarattığı her şey güzeldir ve O'nun engin sevgisiyle yaratılmıştır. Bu gerçek Kur'an-ı Kerim'de şu şekilde ifadesini bulmuştur: 'O ki yarattığı her şeyi güzel yaratmıştır'.( Secde: 7) 'Hayvanları da O yaratmıştır'.( Nahl: 5)
Yüce dinimiz İslam, kainatta her şeyin bir denge ile yaratıldığını bildirir. Kainattaki tüm varlıklarda görülen denge Allah'ın varlığının birer işareti ve belgesidir. Kainattaki ekolojik dengeyi sağlayan en önemli unsurlarından birisi de hayvanlardır. Kur'an-ı Kerim ekolojik sistemin önemli üyeleri olan hayvanları, 'ümmet' olarak isimlendirmektedir. En'am Süresi'nin 38. Ayetinde; 'Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve (gökyüzünde) iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa hepsi ancak sizin gibi ümmettir. Biz o kitapta hiç bir şeyi eksik bırakmadık. Nihayet (hepsi) toplanıp Rablerinin huzuruna getirilecekler' buyrulmaktadır. Bu Ayeti Kerimede, yeryüzündeki bütün canlıların insanlar gibi birer tür oldukları, tek hücrelilerden, omurgalılara, sürüngenlerden, ayaklarıyla yürüyenlere ve kanatlarıyla uçanlara kadar bütün canlıların müstakil birer varlık oldukları bildirilmektedir.
Kendi lisanlarıyla
Canlı cansız yaratılmışların tamamı kendi lisanı halleriyle Allah'ı tesbih etmektedir. Cum'a Suresinin birinci Ayet-i Kerimesinde şöyle denilmektedir: 'Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan her şey (herkes) O'nu tesbih eder. Göklerde ve yerde olanların hepsi, mülkün sahibi, eksiklikten münezzeh, aziz ve hakim olan Allah'ı tesbih eder.' Yaratılmışların en şereflisi ve en üstünü olan insandan beklenen de, Allah'ı tesbih eden her varlığa şefkat ve merhametle muamele etmektir.
Bütün canlılara karşı merhamet
Resulullah(s.a.v.) sadece insanlara değil, bütün canlılara karşı merhametli olunmasını istemiştir. Bir hadis-i şerifte: 'Merhametli olanlara Rahman olan Allah merhamet eder. Yerde olanlara da merhametli olun ki, gökte olanlar (melekler) de size rahmet merhamet etsin'. (Tirmizi, Birr, s. 16) Hadiste geçen 'yerde olanlara' ifadesinin içine her çeşit canlı girmektedir.
Atalarımızın merhameti
*Hz. Peygamberin bu nasihatinin tarih boyunca Müslümanlar üzerinde çok etkili olduğu görülmektedir. Hz. Muhammed (s.a.v.)'den aldıkları bu öğütle hareket eden Müslümanlar bütün canlılara merhamet ve hoşgörü ile bakmışlardır. Bu merhamet, sevgi ve hoşgörü medeniyetinden hayvanlar da nasibini almışlardır.
* Ömer b. Abdulaziz, hilafeti döneminde Valilerine gönderdiği mektuplardan birinde, atların boş yere koşturulup eziyet edilmemesini, bu şekildeki tatbikata kesinlikle mani olunmasını, atlara ağır gemlerin takılmamasını ve altında demir bulunan yularla eziyet verilmemesini istemiştir. Ömer b. Abdulaziz'in bu talimatı, hayvan haklarını koruma altına alınması bakımından son derece önemli tarihi bir örnektir.
* Büyük gönül insanı ve halk şairi Yunus Emre'nin 'yaratılanı sev, Yaratan'dan ötürü' şeklindeki sözü, atalarımızın kendi çevrelerine ve bu çevrede yaşayan her türlü canlıya karşı takındıkları tutumu çok özlü olarak dile getirmektedir.
*Atalarımız hayvanlara karşı olan sevgi ve merhametlerini, hayvan hastaneleri, kuş evleri, kuş hastaneleri ve hayvanları korumaya yönelik çeşitli vakıflar kurarak göstermişlerdir.
*Osmanlıların örfi hukukunda da hayvan haklarının korunduğu ve ihlal edenlere cezalar verildiğine dair bilgilere sahibiz
Bu ne sevgi Allah'ım
Efendimizi(s.a.v.) kadim bir dostunu ziyaret eder gibi zaman zaman Uhud Dağı'nı ziyaret ederdi.
Bir baba dostuna, bir yarana varır gibi varırdı dağın eteklerine. Halleşir, dertleşirdi Uhud'la. Sinesinde amcasını saklayan Uhud.
Şehit kanlarıyla yıkanan Uhud. Bazı arkadaşları tavrını anlamakta zorluk çekerlerdi. O da buyurdu ki:
' Uhud bir dağdır. Lakin o bizi sever, biz de onu severiz'
Bizi de sev Efendim (s.a.v.)
Uhud Dağı Medine'nin kuzeyindedir. Nebi s.a.v. Tebük seferinden Medine'ye dönerken Uhud'u görünce yine duygulanmış ve bu sevgisini dile getirmiştir.: ' İşte dağcağız. O bizi sever, biz de onu severiz'
Şehadet ve tanıklık
Bir gün Efendimiz(s.a.v.) en yakın arkadaşları Ebu Bekir, Ömer ve Osman(Allah onlardan razı olsun) ile Uhud'a çıkmıştı da bu sırada dağ hareketlenmiş, deprenmişti. Allah Rasulü s.a.v. dağa seslendi:
- Ey Uhud, uslu dur! Bil ki üstünde bir peygamber, doğru seciyeli bir zat ve iki de şehit bulunuyor. (Buharî'nin Enes Ibn-i Mâlik'ten rivâyeti için bkz. Sahih-i Buhari (Cilt V, sh. 279, Hadîs no. 737; ve Cilt IX, sh. 343, Hadîs no. 1492
Yine Allah Rasulü(s.a.v.) bir dağın zirvesine çıktıklarında orada iki rekât şehadet, tanıklık namazı kılarlardı. Dağı, dağın toprağını tanık tutardı secdelerine
Taştan katı kalpler!
'. Kalpleriniz katılaştı. Şimdi onlar taşlar gibi hatta daha katıdır. Çünkü öyle taşlar var ki, çatlar, bağrından sular akar. Öyleleri de var ki Allah'a olan saygısından dolayı düşer, yuvarlanır, yerinden oynar' (Bakara, 74)
Kuşlara çok dikkat!
Hayvanlara kötü davranmanın insanı cehenneme götüreceğini bildiren Hz. Peygamber (s.a.v.): 'bir kadın, bağlayıp yemek vermediği ve yer haşerelerinin yemesi için serbest bırakmadığı kedi yüzünden cehenneme girdi' buyurmuştur
İslam dini, insana işkence yapmayı yasakladığı gibi hayvanlara da eziyet etmeyi ve işkence yapmayı yasaklamıştır. Sevgili Peygamberimiz, 'Cenab-ı Hakkın haksız olarak bir serçeyi öldürenden kıyamet gününde hesap soracağını', (Ebu Davud, 2/11) bildirmiş; 'kuşların yuvalarının bozulmamasını, yumurta ve yavrularının alınmamasını' emretmiştir (Buhari. Edebü'l-Müfred, 139)
Dinimiz ne Yüce!
Netice itibarıyla İslam, hayvanların sevilmesi, fıtrî yapılarına uygun işlerde çalıştırılması, kaldırabilecekleri kadar yük vurulması, yiyeceklerinin zamanında verilmesi, dövülmemeleri, hasta oldukları zaman tedavi ettirilmelerini emretmektedir
Her canlı!
Hayvanlara iyi davranmanın, cennete girmeye sebep olacağını bildiren Peygamberimiz sahabîlere şu olayı nakleder: 'Yolda gitmekte olan birisinin susuzluğu artar. Hemen bir kuyuya inip suyundan içer. Kuyudan çıkınca susuzluktan dilini çıkarıp soluyan ve rutubetli toprak yalayan bir köpekle karşılaşır.
Adam kendi kendine: 'bu hayvan da benim gibi susamış' deyip kuyuya tekrar iner. Ayakkabısına su doldurur ve ağzıyla tutarak yukarıya çıkar, köpeği sular. İşte Allah bu kulunu övmüş ve günahlarını bağışlamıştır'.
Bunun üzerine sahabîler: 'Hayvanları sulamakla bize de sevap var mıdır?' diye sordular. Resulullah (s.a.v.): 'Yaşamakta olan her canlıyı sulamakta sevap vardır' buyurmuştur (Tecrit, c. vii, s. 223)
Peygamber Efendimizin Merhameti İle İlgili Hadisler
Peygamberimizin Merhameti İle İlgili Hadisler
Peygamber Efendimizin Merhameti
Hz Muhammed'in Merhameti İle İlgili Hadisler
Peygamber Efendimiz (sav)’in Merhameti İle İlgili Hadisler
“ Kardeşini güler yüzle karşılaman
kendi kovandan kardeşinin kabına su vermen de birer maruftur.
Tirmizi
Hz. Cabir’den rivayet etti kutub-ı sıtte
2. Cilt
“ Mümin kişi
diğer mümine karşı duvar gibidir
birbirlerini takviye ederler.
(Nesai kutub-ı sıtte
2. Cilt
Sf. 374)
Size vermekte olduğu nimetlerinden ötürü Allah’ı sevin
beni de Allah beni sevdiği için seviniz.
Tirmizi; Huccetü’l İslam İmam Gazali
İhya’u Ulum’id-din
4. cilt
Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle
Huzur Yayınevi
İstanbul 1998
s.594
Allah uğrunda birbirine muhabbet eden kimseler
O’nun gölgesinden başka gölge olmayan günde
O’unu Arş-ı Alâsının gölgesindedirler. Kendilerine nurdan kürsüler kurulur. Onların Rableri ile olan meclislerine
Peygamberler
sıddıklar ve şehidler bie imrenirler.
(Hz. Muaz İbni Cebel r.a.) Ramuz El-Hadis s.233
“Mümin kendisi için sevdiğini kardeşi için de arzular.”
Buhari ve Müslim; Huccetü’l İslam İmam Gazali
İhya’u Ulum’id-din
3. cilt
Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle
Huzur Yayınevi
İstanbul 1998
s. 152
“Hediyeleşin
birbirinizi sevin. Birbirinize yiyecek hediye edin. Bu
rızkınızda genişlik hasıl eder.”
Kütüb-i Sitte
Muhtasarı Tercüme ve Şerhi
Prof. Dr. İbrahim Canan
16. cilt
Akçağ Yayınları
Ankara
s.239
“Ziyaretleşin
hediyeleşin. Çünkü ziyaret sevgiyi perçinler
hediye de kalpteki kötü duyguları söker atar.”
Kütüb-i Sitte
Muhtasarı Tercüme ve Şerhi
Prof. Dr. İbrahim Canan
16. cilt
Akçağ Yayınları
Ankara
s.239
“Birbirinizi kıskanmayınız
birbirinize kin tutmayınız
birbirinize çirkin sözler söylemeyiniz
birbirinize sırtlarınızı dönmeyiniz
kiminiz kiminizi arkasından çekiştirmesin. Allah’ın kulları kardeşler olunuz.”
Buhari ve Müslim; Huccetü’l İslam İmam Gazali
İhya’u Ulum’id-din
3. cilt
Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle
Huzur Yayınevi
İstanbul 1998
s. 315
“Sizden önceki toplumların derdi size de bulaştı: Haset ve kin. Kin beslemek kökten kazıyan şeydir. Allah’a yemin ederim ki iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız. Size birbirinizi seveceğiniz bir şeyi haber vereyim mi? Aranızda selamı yayın.”
Tirmizi; Huccetü’l İslam İmam Gazali
İhya’u Ulum’id-din
3. cilt
Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle
Huzur Yayınevi
İstanbul 1998
s. 425
Mü’minler birbirlerine muhabbetli ve hayırlıdır
evleri ve bedenleri ayrı olsa da. Facirler ise birbirlerini aldatıcıdırlar. Evleri ve bedenleri toplu olsa da. Ve birbirleriyle mücadele ederler.
(Hz. Enes r.a.) Ramuz El-Hadis s.233
Merhamet edin
merhamet olunasınız. Af edin
af olunasınız. Yazık
laf ebesi olanlara. Yazık günahlarına bilerek devam edip
istiğfar etmeyenlere.
G.Ahmed Ziyaüddin
Ramuz El Hadis
1. cilt
Gonca Yayınevi
İstanbul
1997
70/10
Kolaylaştırın
güçleştirmeyin. Müjdeleyin
nefret ettirmeyin. Birbirinizle iyi geçinin
ihtilafa düşmeyin.
Hz. Said İbni Ebu Berde; G.Ahmed Ziyaüddin
Ramuz El Hadis
2. cilt
Gonca Yayınevi
İstanbul
1997
510/5
Allah yoluna birbirlerini sevenler
arşın gölgesinden başka gölge olmayan o günde
arşın gölgesindedirler. Nurdan münberler üzerinde. Onların mekanlarına Nebiler ve Sıddıklar gıbta ederler.
(Hz. Muaz r.a.) Ramuz El-Hadis s.233
Allah yolunda muhabbet edenler
Arşı Alâ etrafında yakuttan kürsüler üzerinde olurlar.
(Hz. Ebu Eyyub r.a) Ramuz El-Hadis s.233
“Sana zulmedeni affet. Sana küsene git
sana kötülük yapana iyilik yap. Aleyhine de olsa hakkı söyle.”
Kütüb-i Sitte
Muhtasarı Tercüme ve Şerhi
Prof. Dr. İbrahim Canan
16. cilt
Akçağ Yayınları
Ankara
s. 317
“Fakirleri seviniz ve onlara yakın olunuz. Siz onları severseniz
Allah da sizi sever. Siz onlara yakın olursanız
Allah da size yakın olur. Siz onları giydirirseniz
Allah da sizi giydirir. Siz onları yedirirseniz
Allah da sizi yedirir. Siz cömert olunuz ki
Allah Teala da size karşı cömert olsun.”
G.Ahmed Ziyaüddin
Ramuz El Hadis
1. cilt
Gonca Yayınevi
İstanbul
1997
17/15
“Zulümden kaçının. Zira zulüm
kıyamet günü karanlıklar olacaktır. Cimrilikten de kaçının
zira cimrilik
sizden öncekileri helak etmiş
onları birbirlerinin kanlarını dökmeye
haramlarını helal addetmeye sevk etmiştir.”
Muslim
Birr 56; Kütüb-i Sitte
Muhtasarı Tercüme ve Şerhi
Prof. Dr. İbrahim Canan
16. cilt
Akçağ Yayınları
Ankara
s. 357
Mü’min alicenaptır ve kerimdir (Hüsnü zannı sebebile aldanır). Facir ise hilekardır.
(Hz. Ebu Hüreyre r.a.) Ramuz El-Hadis s.230
Mü’min her halinde hayır üzerindedir. Ruhu
Allah Azze ve Celleye hamd eder olduğu halde
iki yanı arasında kabzolunur.
(Hz.İbni Abbas r.a.) Ramuz El-Hadis s.230
Mü’min omuzları yumuşak kimsedir (iyi geçimlidir). O din kardeşine rahatlık verir. Münafık ise uzak durur. Ve kardeşine sıkıntı verir. Mü’min selâm vermekte atılgandır. Münafık ise bakar ki 0nce kendisine versinler.
(Hz. Enes r.a.) Ramuz El-Hadis s.230
Maruf (iyilik) cennet kapılarındandır. Ve fena ölümü defeder. İyilik ismi gibi iyidir. Ve dünyada iyilik adamı olan ahirette de iyilik ehli olur.
(Hz.İbni Şihab r.a.) Ramuz El-Hadis s.236
“Ey insanlar dikkat ediniz! Rabbiniz tektir. Arabın
Arab olmayana
Arab olmayanın Arab’a
siyahın kırmızıya
kırmızının siyaha
takvadan öte
hiçbir üstünlüğü yoktur. Şüphesiz Allah Teala katında en üstününüz
Allah Teala’dan en çok korkanınızdır.”
Müsned-i Ahmed b. Hanbel
5/411
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder